Yıl 2006.. Beni çok zorlayan bir ekip arkadaşım var.

Elimde önemli bir proje var ve onu sahiplenmeye çalışıyor.

Kendi yapıyormuş gibi anlatıyor mesela.. Ya da işi baltalamak için eksik / yanlış bilgi veriyor.. Olumsuz her konuyu müdüre taşıyor..

26 yaşımın verdiği “delikanlılık” ile tüm gücümle projeye sahip çıkmaya çalıştım. Onunla defalarca konuştum, beraber yapalım dedim. Olmuyor; yöneticime anlatıyorum, “alıngansın” diyor geçiyor..

Bir kaç ay sonra kendime ne yaptığımı fark ettim.

Uykularımı kaçırmış, stresli birine dönüşmüş, işe gitmemek için bahaneler üretmeye başlamıştım.

Projeyi ona devretmeyi önerdim, huzurum daha önemliydi. Yöneticim “Vazgeçtin yani?” dedi. Evet dedim cılız bir sesle.

Şimdiki ben ne derdi?

“Vazgeçmedim, sadece konuyu olması gereken yerde bıraktım. Vazgeçmekle bırakmak arasında çok büyük fark var.”

Kendimize söylediğimiz her sözcüğün yıkıcı ya da yapıcı bir etkisi var. Vazgeçmek sözcüğü de bunlardan biri..

Ağır geliyor, sanki başaramamışız gibi hissediyoruz.

Oysa bazen bırakıp, odağı başka yere çevirmek gerekir.

Belki o an yanlış yerdeyiz?

Ne yaparsak yapalım olmuyorsa, bırakma vakti gelmiştir ve bu, kendimize yaptığımız en büyük iyiliklerden biridir 🙂

Çabamızı hak eden başka şeyler var!

Tavsiye :   Yönetici Olmak İstiyor musun?

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.